"HÜSNÜ BAYRAMOĞLU AĞABEY’DEN ÖNEMLİ AÇIKLAMA"

Aziz Kardeşlerim,

Sosyal medyada hakkımda ve adıma neşrolan yahut ismim karıştırılarak neşredilen yazılarla hiçbir cihetle alakam ve dahlim yoktur, bu gibi malayani şeyleri takibe vaktim de yoktur.

Mutlak vekil ifadesi Üstadımızın bir ifadesi olup benim adımın bu ibare ile istimal edilmesi benim arzum ve iradem dahilinde değildir. Ben Üstadım Bediüzzaman’ın hizmetkârı ve talebesi olarak kabul olunmayı binler makamata tercih ederim. Risale-i Nur dairesinde sadık nur talebelerinin bir ders arkadaşı olmayı medar-ı şükür ve iftihar addederim. Yanımda bulunan Rıza kardeşimiz medar-ı bahs mesaile dair iznimle meseleyi tavzih eden açıklamasını leffen arzederiz.

Hüsnü Bayramoğlu

☆☆☆

Mecburiyet tahtında Lüzumlu bir izahat:

Evvela: Son zamanlarda Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyin ismi yersiz, zamansız ve ekserisi boş konuşmak ve dedikodu ile gıybetten maada bir şey olmayan yazışmalar, konuşmalar cereyan etmektedir. Kendisine arzettik. Sosyal medyayı takip etmiyor, gıyabında şenaete varan ifadeler oluyor, O da bunlara ehemmiyet vermiyor. Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan birileri öyle noktaya getiriyor ki hakikat-ı halin tam aksi ve hilafına olarak çalakalem yazıyor, mesuliyet taşımadıkları için vicdanları dahi sızlamıyor. Masum Nur talebeleri de bazısına şahid olup fitneye alet olmamaları için şu noktaları Ağabeyin izni ile yazıyorum:

1- Hüsnü Ağabey diyor: ”Benim seksen küsür yaşımda, yetmiş senelik hizmet hayatımda hiç bir iddiam olmamıştır. Her şeyimi Nur hizmetine feda ve vakfetmişim. Şahsımın ehemmiyet ve kıymeti yoktur, ehemmiyet ve kıymet Risale-i Nur’dadır. Her derste, her toplanmada ve fırsatını bulduğum her mecliste Risale-i Nur’a sadakat, kanaat ve sebat derslerimizi okuyoruz. Risale-i Nur makam dağıtmıyor ki postnişinlik davamız olsun, Risale-i Nur bizden tam sadakat ve daimi, sarsılmaz sebat istiyor. Bir şahsa davet, bir şahsın yahut bazı eşhasın inhisar-ı fikrine kapılıp adeta mürid ve şeyh münasebeti içine girmek Nur’un düsturlarına muhalefet etmektir. Hem o şahsa zarardır hem onu öyle yayana zarardır. Bunun için ben artık yeter bırakın şunu bunu, bırakın şahısları, bırakın artık şu abi bu abi, falanca abinin dersi gibi sözleri, artık Risalei Nur’a dönün. Risale-i Nur dairesi içinde bir ferd çıkıp şahsiyet davasıyla baş olmak dava edemez! On kişi yirmi kişi yüz kişi bir araya gelip artıl cemaat bizim sözümüzü dinlesin de diyemez! Edenlerin hali de meydandadır. Fakat elhak Üstadımızın saff-ı evvel talebeleri ve bilhassa Hulusi ve Sabri Efendiler bizzat Üstadımız tarafından numune-i imtisal olarak ifade edilmiş ve sizler de böyle olmalısınız diye Barla Lahikasının mukaddimesinde O Ağabeylerde ki hassaları izah etmiştir. Ben bütün hayatımda şahsıma kimseyi çağırmamış, kimseye benim dediğimi yapmalısınız dememişim, Üstadımız ne diyor, Risale-i Nur ne diyor ona bakmış onu nazara vermişim!”

2- Hüsnü Bayramoglu Ağabeyimiz müsaade ettiği şahıslar haricinde hiç kimseye kendi adına açıklama yetkisi yahut izni vermemiştir!

Hüsnü Ağabey umum Nur camiası namına zaman zaman Üstadımızın kendilerine verdikleri vazife mucibince bazen resmi makamata bazen de Cemaat-ı Nuriyeye ve âlem-i İslam’a beyanatta bulunur, lahika neşreder. Hüsnü Ağabeyimizin resmini/ismini/ izinsiz ve istisare etmeden yayın yapanlarla, bu gibi yayınları bahane edip her seferinde Hüsnü Ağabeye ve yanındakilere saldıranların temelde bir farkı yoktur. Bu gibi yazılar muhalif muvafik hepsi tesanüde, ittihad ve muhabbete zarar vermektedir! Hüsnü Ağabey bunlardan berîdir. Herkesin malumu ki Ağabey iki meseleye hasr-ı nazar etmiş, tesisi için gece gündüz çalışmaktadır;

– Risale-i Nur’a sadakat. Fiilen, halen ve kavlen sadakat. Risale-i Nur’un bize kazandırdığı pek büyük kar ve kazanç ve pek mühim neticeye mukabil şakirdlerinden istediği tam sadakat ve sarsılmaz sebattır. Risale-i Nur dairesi içine girdikten sonra iştirak-ı a’mal-i uhreviyye sırrından ve kabre imanla girmek gibi muazzam bir neticeyi kaybetmemek….

– Özelde Nur camiası içinde umumda bütün cemaat-ı islamiye mabeyninde samimi ve halis uhuvvet, tesanüd ve muhabbetin tesisi. Meşrebler ve meslekler ve dahi meşveretler farklı dahi olsa birbirinin gıybetini yapmamak ve yaptırmamak, birbirine sarılmak, müsbet nur cemaatlerinin birbirleriyle kucaklaşmasına zemin ihzar etmek suretiyle ittihad-ı İslam’a kuvvet vermek. Bu meselenin fiili tahakkuku içinde farklı Nur gruplarının müntesiblerinden müsait olanlarla ayda bir toplanıp Nurlardan okuyorlar.

Dolayısıyla hususan sosyal medyada konuşan, yazan kendi adına yazar, ne bizi ne de Ağabeyimizi bağlamaz.

1 Ekim’deki Okuma da bu manada bir program olup evvelden Perşembe günleri yapılırken Nisan ayında bundan sonra her ayın ilk Pazar günü yapılması kararlaştırılmıştı. O gün İstanbul İlim Kültür Vakfı tarafından da sempozyum tertib edildiği çok sonra ifade edilmişti.

3- Mutlak Vekillik
Veraset ile alakalı zaman zaman kendisine sorduğumuzda (Hüsnü Ağabeye) “Kardeşim sizler hepiniz Üstadımızın vârislerisiniz” diye defaatle buyurmuş ve “Aslolan cennet gibi bir fiyatı bize kazandıran Nurlara karşı sadakat ve kanaatımızı muhafaza etmektir” (Kastamonu Lahikası) diye yine enzârı Nurlara çevirmiştir.

“Herbir kitap bir Said’dir” derslerde okuyoruz, demiş ve “Sırr-ı Verâset-i Nübüvvet Sözler’de ve yazılan sair derslerde tecelli etmiş” (28. mektup, 3., 4. Meseleler, 1. Şua’, 1. Ayet olan Ayetu’n-Nur) diye buyurmuşlardır. Binaenaleyh Hüsnü Ağabey hâşâ yüz bin defa haşa şahsında bir keâalât, bir makam, bir mevki görüp âmirâne bir tavra asla ve kat’a girmediği gibi O’nun nam-ı hesabına böyle süfli hissiyat-ı nefsaniye ile tabasbus ve tekellüflere girenlerle de alakası olamaz. Zatında yakından görenler ve müşahede edenlerce malumdur ki kendi adına bir cemaati, bir medresesi olmadığı gibi her işini kendisi gören ve bazen ziyaretine gelenler olursa da hep Nurlardan okuyan, şahsına karşı iltifat vs. kabul etmeyen, gayet kemalde hâlî bir tevazuya sahip bir şahsiyettir. Bazen bir meselenin izahını yahut Üstadımızdan bir hatırayı anlatmaları icab ettiğinde dahi fevkalade bir hicab ile izah ettiğini defaatle müşahade etmişiz.

Hâl böyle olduğu halde O’na yahut yanında, yakınında bulunanlara mutlak vekil ne derse o, mutlak vekil Hüsnü Ağabeydir vs gibi sözler yakışıksız ve başka maksada mebni yayılmaktadır. O maksat da Hüsnü Ağabeyin terazisinin fevkalade hassas olmasından duyulan rahatsızlıktandır. Zira Hüsnü Ağabey; şahıs yok, Nurlara sadakat var, diyor; komiteler yok, Risale-i Nur var, diyor; falan abi filan abi yok Üstad var diyor, falan hocanın dersi filan hocanın dersi yok Nur dersi var diyor, falancıların dersanesi yok, Nur dersanesi var, diyor; başka bir şey demiyor. Öyle olunca bazı eli kalem tutanlar, kendi fikrini de Nurlar pazarında satayım diyenler, Nurlara karşı rakibane bir çığır açanlar, kendi mahsulat-ı fikriyesini satmak derdinde olanlar, menfaatperest hatta ehl-i ilim ve ehl-i dinden riyaset sahibi olmak isteyenler, Risale-i Nur’un etrafında sadakatla hâlelenmiş hazır cemaat içinde söz sahibi olmak vesaire gibi meslekî ve meşrebî dalaletler ile cemaati Nurlarla meşguliyetten alıkoymak gayretinde olanlar rahatsız oluyor. Üstadımızın, -yani şunun bunun değil bizzatihi Üstadımızın- son vasiyetindeki ifadeyi istimal ederek -Mutlak Vekil tabirini- kendi firavunane fikirlerini Muazzez Ağabeye teşmil etmek istemektedirler. Fakat elhamdulillah cemaat bunların tiynetini gayet iyi bilmektedir.

Bu komitenin Ağabeylere olan husumeti yeni bir şey olmadığı gibi bu Ağabeylere çeşitli kulplar takmak suretiyle cemaat indinde itibarsızlaştırma gayreti içine girmeleri de yeni bir plan değildir. Hulusi ağabeyi çileden çıkartıp Sikke-i Tasdik-i Gaybi gibi eserlerdeki makamını bildikleri halde O’nu rencide edip medresesinin karşısına sırf ceridelerini pazarlamak ve fitne çıkarmak için; şahıs yok, şahsı manevi var, diyerek dersane açanlar; Tahiri Ağabeyle cemaatin irtibat kurmaması için tecrid edip envai çeşit desiseleri istimal edenler; Zübeyir Ağabeyin meslekî dalâlet, hıyanet ve hatta masonlara alet olduklarını ifade ettiği bu komite.. Bu aynı komitenin Hulusi Ağabeyi nasıl çileden çıkardıklarıyla alakalı şu sözleri manidardır;

23.1.1977 Elaziz. İkindi dersi…
“48 senedir bu işin içindeyim, neyin ne olduğunu biliyorum. Bir ordu askeri avucumun içinde gezdiririm. Maalesef yüzüme karşı iyi görünüyorlar, fakat neler yapıp nelere çalışıyorlar… Cemaati dağıtmasınlar…

..neyin ne olduğunu ben biliyorum, fakat sabrediyorum. Belirli bir sabrım vardır, fakat sabrım taştı mı ne yapacağımı ben bilirim. Orayı dershane olarak tanıyanlar buraya gelip aramıza girmesinler, buradan başka dershane yoktur. Oraya ayak basanları, orayı dershane olarak tanıyanları tanımıyorum, buraya ayak basmasınlar ve gelip gitmesinler. Aramıza iki yüzlü münafıklar girmesin. Canım sıkıldığı zaman uyuyamıyorum. Bu nifak ve şikak her yerde olmuş. Allah sonunu hayretsin…”

Şimdi anlıyoruz Üstadımızdan sonra 26 sene daha yaşayan Hulusi ağabeye ne için adeta ambargo uygulandı… O hayattayken vârislik neymiş diyenler bugün de aynı şeyi söylüyor.. Üstadımızın vereselerini hor görüp kendimizi bir şey zannetmek… Zaten Hulusi ağabey de onu diyor, Nur hizmetini huzurla yapamaz… Çünkü tam tövbe etmiyor…

Peki Hulusi Ağabey neye davet ediyordu insanları? Bir düşünelim? Neydi dertleri Hulusi Ağabeyle? Beşaret-i Gavs-ı Geylani ile müeyyed, Nur’un birinci talebesi, Üstadımızın Sevgili tabirinin muhatabı.. neydi dertleri? Ne istediler? Evet evet, dertleri cemaati bir şahsın liderliğinden kurtarıp, şahsı maneviye bağlamak, üstadın meşreb ve mesleğini tahkim etmek değildi, zira Ne Hulusi’nin ne Tahiri’nin ne Mehmed Feyzi’nin böyle bir derdi yoktu ki, o adamların dertleri kendileriydi! Makam istiyorlardı ve hakiki makam sahibi olup toprak gibi olmuş bu ağabeyler önlerinde engel teşkil ediyordu. Bir kılıf bulmalıydı. Buldukları kılıfla cemaati yönlendireceklerdi. Buldular yahut bulduklarını vehmettiler. Edirne’den Kars’a cemaat şuradaki şûrâ ile yönlendirilir dediler! Dediler ve Üstadımızın vâris ve talebelerine ambargo uyguladılar. Bir şeyi unuttular, bu hizmetin sahibi Allah azze ve celle. Cemaat er ya da geç hem el âkibetu lil muttakîn sırrıyla da hakikat-ı hâli görüyor ve görecek. Nurlara ve Onun Nurlarla müeyyed talebelerine dil uzatanlar maskara oldular, olacaklar.

Elhasıl: Hüsnü Ağabey cemaate bir şey ilan etmek isterse kendisi bizzat neşreder veyahut hikmet iktiza ederse yanındakilere de vazife verir; ancak Onun izniyle ve haberiyle neşredilebilir. Bunun dışında kim ne yazıyor, ne çiziyor, neye davet ediyorsa ancak kendilerinin mahsulat-ı fikriyeleridir.
Hüsnü Ağabeyin yine hâşâ yüz bin defa hâşâ mutlak vekil yahut ne ad ile olursa olsun bir makam iddiası olmamıştır. Sorduğumuzda da verdiği cevabı kısmen yukarıya kaydettik.

Bu gibi dedikodular Nur talebelerinin mabeynindeki tesanüdü kırmak planlarından ibarettir. Kelimelerine harp düzeni aldıran kalemler kelâm savaşında Nur’un hādimlerine nişan alıyor. Bilmiyor ki bu dava-yı Kur’aniyeyi yaralıyor. Gayretullaha dokunuyor.

Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyin izniyle
M. Rıza Derindağ